Kadına şiddete müdahale eden vatandaşlar cezalandırılırken, sessiz kalanlar vicdanlara bırakılıyor. Peki, asıl suçlu kim?
Türkiye’de son yıllarda kadına yönelik şiddet haberleri neredeyse sıradanlaştı. Her gün yeni bir acı, yeni bir öfke dalgası… Ama bu olayların bir yönü daha var ki, artık en az şiddetin kendisi kadar tartışılması gerekiyor: Müdahale eden vatandaşın suçlu ilan edilmesi ve cezalandırılması.
Peki, sokakta, gözümüzün önünde bir kadın öldüresiye dövülürken ne yapmalıyız? Müdahale ederken öldürme ya da yaralama suçlamasıyla cezaevine girmeyi göze mi almalıyız? Yoksa başımızı çevirip uzaklaşarak vicdanımızı susturmayı mı tercih etmeliyiz?
KADİR ŞEKER VAKASI: “İYİ NİYET”İN CEZALANDIRILMASI
Konya’da sevgilisi Ayşe Dırla’yı döven Özgür Duran’a müdahale eden Kadir Şeker, Duran’ı kalbinden bıçaklayarak öldürdü. Niyeti bir kadını korumaktı. Ama sonucu: 10 yıl 10 ay hapis cezası.
Kadir’in tek suçu, insanlık yapmaktı. Mahkeme kararına göre “ölçüsüz güç kullanmıştı”. Oysa kimse bir parkta tanımadığı bir adamı bıçaklamak için gezmez. Bu olayda, devletin ve kolluk kuvvetlerinin geciktiği bir noktada, sıradan bir vatandaş sorumluluk aldı. Ama sistem ona, “Sen işine bak” dedi.
AKHİSAR’DA UTANÇ ANI: SESSİZ KALMANIN CEZASI YOK
Manisa’nın Akhisar ilçesinde, Yılmaz Akman isimli erkek, dini nikahlı eşi Sude Naz Atak’ı sokak ortasında, üstelik 3 yaşındaki çocuğunun gözleri önünde öldüresiye dövdü. Çevredeki insanlar izledi. Kamera görüntüleri incelendiğinde onlarca kişinin olaya tanık olduğu görülüyor. Ancak hiçbiri müdahale etmedi. Sonra sosyal medya ayağa kalktı: “Nasıl bu kadar duyarsız olunur?”
Evet, vicdanlar sızladı ama yasal olarak kimseye bir yaptırım uygulanmadı. Çünkü izlemek serbest. Sessiz kalmak suç değil. Ama insanlık açısından bakarsak, sessizlik bu ülkede suçsuz görünen en büyük suç haline geldi.
ÇOSB’DE ÖLÜMLE SONUÇLANAN MÜDAHALE
Çerkezköy OSB’de bir fabrikada baba-kız arasında çıkan tartışmaya tanık olan kızın erkek arkadaşı Ö.C., araya girerek babaya yumruk attı. Baba yere düşüp hayatını kaybetti. Ö.C. tutuklandı.
Bu olayda da amaç çıkan kavgayı sonlandırmaktı. Fakat sonuç yine cezaevi oldu. Peki Ö.C. hiç müdahale etmeseydi? Belki de kız daha büyük bir zarar görecekti.
İyi niyetin, yanlış sonuçla cezalandırıldığı bir başka örnek…
SUÇLU KİM? MÜDAHALE EDEN Mİ, ETMEYEN Mİ?
Bu üç olayda da ortak bir çelişki var: Kadına şiddete müdahale eden vatandaşlar cezalandırılıyor. Etmeyenler ise vicdanlarda yargılanıyor ama hukuken suçsuz.
Devletin açık bir biçimde tanımlayamadığı “meşru müdahale sınırı”, vatandaşı ya suçlu ya da seyirci konumuna itiyor.
Ne yapmalı peki?
Bir kadın sokakta dövülüyorsa, canı tehlikedeyse, insan olan biri bunu görmezden gelebilir mi?
Ama elini uzatırsa da hapse girme riskiyle karşı karşıya kalacaksa, bu nasıl bir adalet terazisidir?
TOPLUMSAL SORUMLULUĞUN SUÇ SAYILDIĞI BİR ÜLKE
Her fırsatta halkı duyarsızlıkla suçluyoruz. “Kimse karışmıyor, herkes göz yumuyor” diyoruz.
Ama birileri müdahale ettiğinde onları da mahkum ediyoruz.
Şimdi sormak lazım:
Bir kadın şiddet görürken müdahale etmemek suç değilse, müdahale etmek neden suç?
Toplumu korumaya çalışan bireyleri yargılayarak mı şiddetin önüne geçeceğiz?
Devlet, bireyin vicdanı ile hukuk arasında sıkıştığı bu gri alanda daha net bir yol haritası çizmek zorundadır.
Bir gün bir kadının yardım çığlığına koşan bir vatandaş daha cezaevine girdiğinde, hep birlikte şu soruyu sormalıyız:
Bu ülkede insan kalmanın bedeli neden bu kadar ağır?