Gündüzleri kendini nadiren hissettirmiş olsa da güneş ufuktan batıp akşam olunca sonbahar iyiden iyiye hissediliyordu. Zaman o kadar hızlı akıyordu ki neredeyse göz açıp kapayıncaya kadar eylül bitecekti.

Huzurevi bahçesi sakin ve sessizdi. Bir zamanlar dallarda haşmetli görünen yapraklar, zamanla güçsüzleserek tek tek tutundukları dallarla vedalaşıp kendilerini çaresizce yere bırakmak zorunda idi. Artık bir dahaki baharda o dallarda olamayacak, yerlerine yenileri açacaktı.ona atfedilen vazifeyi tamamlamıştı.

Sabri Abi bahçedeki banklardan birine oturmuş, İşlemeli bastonunu iki ayağının arasına almış, sol elini diğerinin üzerine koyup çenesini onun üstüne dayamıştı. Gözleri yine uzaklara takılıydı. Etraf sessiz gibi görünse de esen rüzgârın etkisiyle dalların hışırtısı “biz buradayız” der gibiydi. Yanına vardım, sessizce oturdum. Dallardaki her kuş cıvıltısı, her yaprak hışırtısı sanki anlamlıydı; sanırsın birlikte sonbahar şarkısı mırıldanıyorlardı.

“Evlat…” dedi, derin bir nefes aldı. “Bazen yanında olmayanları çok iyi görürsün. Gerçekten emek verip alın teri dökenler her zaman hatırlanır. Ama bazıları..... vefasızlık gösterir. Lakin üzülmemelisin; bu da bir imtihandır. Geçen gün kasabadan birlikte huzurevine gelirken düşündüm: O kadar emek verdiğim, ömrümün çoğunu harcadığım bölgede ne çok anılar biriktirdim… Dut ağacım, nakış nakış işlediğim, binbir zahmetle baktığım bağım, bahçem… Bir çırpıda unutulmuş gibiler. Ama biliyor musun evlat, asıl işin sırrı şurada: Sen emeğini sakın unutma.”

Bir an durdu, hafifçe gülümsedi.

“Her emek, her gönül çabası iz bırakır. Bizim işimiz o izleri yaşatmak. Geçmiş, bugün, gelecek… Bunlar gözümüzün önünde birleşiyor. Vefasızlığı görse de insan yoluna devam eder. Bizim vazifemiz hatırlamak, önemsemek ve yolumuza yürümeye devam etmektir. Hatırlar veya hatırlamazlar… Ahde vefa geriye bakmak değil, ileriye – daha ileriye – yürümektir. Ve inan bana evlat, doğru olanı yapan hiçbir zaman yalnız kalmaz.”

Sabri Abi sustuğunda sanki sessizlik konuştu.

“Peki ya…?” dediğimde, “Sessizlik en büyük öğretmendir” diye ekledi. “Arkandan konuşanlar, vefasızlık gösterenler… Onlar sadece birer gölge. Sen ise ışığınla yoluna devam et. Hayatı yaşa. Emeğini sakın kaybetme. Vefaya sahip çık ve her zaman, her adımda kendi ışığını unutma.

Evlat, sana yaşanmış bir hikâyeyi anlatayım; beni can kulağıyla dinle…”

“Biz daha küçük çocuktuk. Annemin babası kasabada yaşadığımız zamanlar arada bir ziyaretimize gelirdi. O zamanlar kasaba cıvıl cıvıldı. Kasabanın çocukları ona ‘Tonton Dede’ derlerdi. O da bizi – hani birlikte gittiğimiz kasabada gölgesinde oturduğumuz dut ağacı var ya – işte onun altında toplar, hikâyeler anlatırdı. Yine böyle bir sonbahardı, başlangıç zamanları… ‘Bakın torunlar,’ derdi, ‘bu dut bize her şeyi hatırlatıyor.’ Biz de ‘Neyi?’ diye sorduğumuzda şöyle açıklardı: ‘Kökleri derin, dalları geniş… Bu sadakatin ve vefanın sembolüdür. Fırtına gelir, rüzgâr eser ama kökler toprağı bırakmaz.’

Tonton Dede, yaşı da bir hayli ilerlemiş olduğundan olsa gerek, dut ağacına sırtını yaslayarak hafif tebessüm eder ve bize dönerek: ‘Size iyilik edenleri unutmayın. Vefayı unutmayın. Vefa yalnızca geçmişe bakmak değil, geleceğe de temiz bir iz bırakmaktır’ derdi.

Aradan yıllar geçti. Kasaba büyüdü, biz büyüdük. İnsanlar değişti, yollar değişti ama dut ağacı hep orada… Tonton Dede’nin söylediklerini şimdi daha iyi idrak edebiliyorum. İnsan büyüdüğünde ne demek istendiğini daha iyi anlıyor. Öyle de oldu. Unutma evlat: Vefalı insan taş atana su verir, gönül kırana dua eder. Çünkü bilir ki her şey geçer. İnsanın arkasında bıraktığı tek şey hatırasıdır. Hayatın yolları çoktur; nice insanlar gelir geçer. Kimileri sana el verir, kimileri elini bırakır. Sen elini bırakanlara bile selam gönder. Çünkü ahde vefa dediğin şey gönül borcudur; kırmadan, dökmeden, incitmeden de tutulur. Büyüklük, sana yapılana değil senin nasıl davrandığını hatırlamaktır. Vefa… İşte o an insanı insan yapan son duraktır.”

Sabri Abi sustu. Huzurevi bahçesindeki dallar arasındaki kuşlar havalandı. Aklımda şu cümle kaldı:

“Ahde vefa bir sözden daha fazlasıdır; insanlığın ortak vicdanıdır.”

Kıymetli okurlar, bugün de bize ayrılan sürenin sonuna geldik. Sürç-i lisan ettiysek affola.