Bugün yine sabah saat dokuzu beş geçe çalan siren sesleri, Atatürk’ü anmanın da ötesinde O’nu anlayanlar için eminim, bu kadar kısa bir ömürde, bu kadar eseri nasıl yaratabildiğinin hayranlığını bir kez daha yaşamıştır. Çünkü o an, yalnızca Atatürk’ü kaybettiğimiz an değil, aynı zamanda onun bize bıraktığı değerleri ve mirası düşüncelerimizde yeniden yaşadığımız andır.

O, bir ulusun kaderini değiştiren, karanlık günlerden aydınlığa çıkan bir yolun önderidir. Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinde, “Ya istiklal ya ölüm!” diyerek ortaya koyduğu azim ve kararlılık, bugünümüzün ve yarınımızın teminatı olmuştur. Onu anmak, geçmişi unutmamak, geleceğe umutla bakmak demektir.

Atatürk, her şeyden önce akla ve bilime verdiği önemle öne çıkar. Eğitimden hukuka, kadın haklarından laikliğe kadar pek çok alanda yaptığı köklü devrimlerle, çağdaş bir toplumun temellerini atmıştır. O nedenledir ki, Atatürk’ü anmak sadece bir ritüel değil, aynı zamanda onun düşüncelerini yaşatmak ve geleceğe taşımaktır.

“En büyük eserim Cumhuriyet’tir.” diyerek bizlere bıraktığı Cumhuriyet, yalnızca bir yönetim şekli değil; eşitlik, adalet ve ilerleme ülküsü olmakla birlikte, ulus bilincinin tekrar hayatımıza kazandırılmasıdır.

Çünkü Osmanlı Devleti'ni kuran Osman Gazi, Oğuzların Bozok kolundan Kayı boyuna mensuptur. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin kurucu unsuru Türklerdir. Osmanlı Devleti’nin Türk Tarihinde başarıları ve müstesna yeri tartışılmaz. Ancak, Osmanlı Devleti adını bir aileden almış olup, Osmanlı diye bir ulus yoktur.

15 Şubat 1517’de Kahire'ye girerek Mısır tahtına oturan Yavuz Sultan Selim, Halifelik unvanının ardından sarayının kapılarını Araplara açma siyaseti izlemiştir. Bu açılım, önceleri Arap seviciliği, ilerleyen tarihlerde ise maalesef, saray eşrafında Türk kimliğini aşağılama yarışına dönüşmüştür. Elbette Türkler üzerinde moral bozucu etkilere neden olmuştur.

Atatürk, Türklerin ulus bilincini ve kendine güvenini tekrar kazanması için;

‘Beni olağanüstü bir kişi olarak yorumlamayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir.’

‘Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur. Türkiye ne Amerikalaşacak ne de Batılılaşacaktır; o sadece özleşecektir.’

‘Türk aydınlarının kendi kendisini bilmemesinden ve başka milletlerde şu veya bu sebeple üstünlük olduğunu sanarak, kendini onlardan aşağı görmesinden doğmaktadır. Bu yanlış görüşe son vermek için Türklüğümüzü bütün asaleti ve tarihi ile tanımak ve tanıtmak şarttır.’

‘Ülkeniz sizindir, Türklerindir. Bu ülke, tarihte Türk’tü bugün de Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.’

‘Milli benliğini bulamayan milletler başka milletlerin avı olacaklardır.’ Söylemleri ile şanlı tarihimizle bizleri buluşturmuştur.

Bu nedenle, Atatürk’ü anmak, sadece bir hüzün günü değil; aynı zamanda onun ilkelerine daha sıkı sarılma günüdür. Türk milletinin “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller yetiştirme ülküsü, bugün de yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Onu anlamak, anlatmak ve yaşatmak, hepimizin ortak sorumluluğudur. “Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.” sözüyle bize düşeni en özlü şekilde ifade etmiştir.

10 Kasım’da bir kez daha saygı, minnet ve özlemle Atatürk’ü anıyor; O’nun “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini rehber edinerek, barış ve ilerleme yolunda kararlılıkla yürümek yarınlarımızın teminatı olacağına yürekten inanıyorum.