Yakın tarihimizi bilmeden, bugün yaşadıklarımızın nedenlerine inemeyeceğimiz gibi, gelecek içinde doğru öngörüde bulunamayız. Bu nedenle yaklaşık 3 yıldır eğitim sunumu olarak hazırladığım, sizlerle köşemde ancak ana fikirlerini paylaşma imkanı bulduğum yazı dizimin yayımlanmasına verdikleri katkılar için, başta değerli dostum Adem ÇİL olmak üzere Kapaklı Gazetesi çalışanlarına yürekten teşekkür ederim.

Umutlar, Yıkımlar ve Yeniden Doğuş

Bağımsızlık ve kurtuluş savaşları hariç, her savaşın görünen nedeni, milliyetçilik veya inanç olsa da… Asıl nedenler emperyal iktidarların, coğrafi veya ekonomik doymazlığıdır. Milliyetçilik veya inanç söylemleriyle amaçları halkın savaşa katılımını sağlamaktır.

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahttı Ferdinand'ın,1908'de işgal ettiği Bosna-Hersek'in Saraybosna kentinde, 28 Haziran 1914 tarihinde Gavrilo isimli bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi 1. Dünya Savaşı'nın nedeni olarak denilse de…

-Özellikle sanayide, petrolün önemi fark edilince, Osmanlı’nın elinde olan Ortadoğu’daki zengin petrol bölgeleri Avrupa’nın iştahını kabartıyordu.

-Almanya tarihinin en büyük askeri yatırımlarına başlamış ve İmparator Wilhelm’in ‘Savaşın kaçınılmaz olduğu’ demeçlerini basında sık, sık okumak mümkündü.

Nihayet Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, 27 Temmuz 1914'te Sırbistan'ı işgal etmesi ile İtilaf (Anlaşma) Devletleri ve İttifak (Bağdaşım) Devletleri olarak iki kutuplu felaketler çağı olarak adlandırılacak 1. Dünya Savaşı başlamıştı artık.

Önceleri Avrupa merkezli bir savaş görüntüsü verse de asıl hedefin, Osmanlı’nın elinde olan Ortadoğu’daki zengin petrol bölgeleri olduğunu öngören Enver Paşa Almanya'nın, Damat Ferit ise İngilizlerin yanında savaşa girme arzuları iki devlet tarafından da reddedilmiştir.

Ancak İngiliz Donanmasından kaçan ve Çanakkale Boğazından içeri giren, sonradan Yavuz ve Midilli adı verilecek iki Alman gemisinin bahriyelilerine, Enver Paşa’nın fes giydirerek Rus limanlarını bombalatmasının ardından, Osmanlı Devleti 1914’te fiilen Almanya’nın yanında savaşa girmiş sayıldı.

Bu savaşın cephelerinde yaşanan kahramanlıklarımızı, acılarımızı anlatmaya kalksam değil köşe yazısı ansiklopediler yetmez. Bu nedenle olumlu ve olumsuz etkileri ile özetlemeye çalışacağım.

Olumsuz Etkileri:

Osmanlı İmparatorluğu, Ortadoğu’dan Balkanlar’a, Kuzey Afrika’dan Arap Yarımadası’na kadar pek çok bölgede toprak kaybı yaşadı. Bu kayıplar hem ekonomik hem de psikolojik anlamda derin yaralar açtı.

30.10.1918’de ki Mondros Mütarekesi ve 10.08.1920’de Sevr Antlaşması ile sadece İç Anadolu ve Karadeniz bölgesinde küçük bir toprak parçası ile yetinmemiz istenmiştir. Mütareke şartları haritadan da farklı değildi. Çanakkale’yi geçemeyenlere boğazlar teslim edilecekti. Askeri kuvvetler hemen terhis edilecek, silahları İtilaf devletlerinin gözetimine bırakılacaktı. Tüm donanma İtilaf devletlerine teslim edilecektir. Osmanlı devleti, Kıbrıs ve Ege Adaları üzerinde hiçbir hak iddia etmeyecektir, gibi çok ağır şarlar içermekteydi. Vahdettin ise bu ağır şartların eksiksiz uygulanması için gerekli emirleri vermekten hiç de imtina etmiyordu.

Gerek Vahdettin’in ‘Silah ve cephanelerin İtilaf Devletlerinin gözetiminde toplanması ve orduların terhisinin sağlanması’ emrinin orijinalini, gerekse Sevr Antlaşmasına ait haritanın orijinalini aşağıda sizlerle paylaşıyorum.

Hoca

Mondros ve Sevr’i aklamak ve hayata geçirmeyi görev edinenleri tespit etmek aslında çok kolay. Bugün Lozan’a yalan ve iftiralar ile saldıranlar, hatta ‘Keşke Yunan kazansaydı’ diyecek kadar alçalan anlayışlara sahip olanlardır. Çünkü, FETÖ vb. cemaat, vakıf ve dernekler bugün uluslararası istihbarat örgütlerinin üsleri haline gelmiştir. Görevleri emperyalist projelerin yani Sevr’in hayata geçirilmesidir. Kendilerine tanınan sınırsız olanaklarla, yazılı ve görsel basında, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve kurucularına yönelik yalan ve iftiralar ile olumsuz algılar yaratma gayretindedirler.

Olumlu Etkileri:

Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü, yeni bir kimlik ve bağımsızlık arayışını tetikledi. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının önderliğinde başlatılan Kurtuluş Savaşı, ulusal egemenliğe dayalı modern Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşuna öncülük etti. Bu süreçte toplum, ortak bir amaç etrafında birleşerek milli bir uyanış yaşadı.

Savaşın ardından yaşanan yıkım, toplumsal ve siyasal yapıda radikal değişikliklere zemin hazırladı. Cumhuriyet’in ilanı, saltanatın kaldırılması, laiklik ilkelerinin benimsenmesi, harf ve kıyafet devrimleri gibi pek çok yenilik, savaşın yarattığı acı deneyimler sonucunda toplumun çağdaşlaşma ihtiyacıyla doğdu. Bu reformlar, Türkiye’nin Batılılaşma sürecini hızlandırdı.