Ülkemizde siyasetin geldiği nokta birçok kesim tarafından tartışılmaya devam ediyor.  Eskiden siyasetçiler yaptıkları icraatlarla anılırlardı şimdilerde ise ihaleler, rüşvet, yolsuzluk bazen de özel hayatlarındaki skandallarla anılıyor.

Büyüklerimize zaman zaman şu soruyu soruyorum: “Önceden siyaset ve siyasetçiler böyle miydi?” Genelde aldığım cevaplar ise geçmişte siyasetçinin toplumda daha çok değer gördüğü ve siyasetin daha farklı bir noktada olduğu şeklinde.

Mesela bir büyüğüm bu konuyu şöyle açıklıyor: “Eskiden bir ili, ilçeyi, beldeyi yönetecek kişiler o şehrin en yetişmiş insanları olurlardı. İyi tahsil görmüş ve işlerinde başarılı olan kişilerdi. Bu kişiler yaptığı işlerle halka örnek olur ve büyük saygı görürlerdi. Bu gün geldiğimiz noktada ise siyaset ve siyasetçiler çok değişti. Özellikle iktidar cephesinde sırf iktidarın nimetlerinden yararlanmak için siyasete giren, farklı beklentiler içerisinde olup hayatta hiçbir başarısı olmayan tipler siyasette türemeye başladı. İşi gücü olmayan, eğitim seviyesi düşük tamamen kişisel çıkara dayalı bir siyaset için parti teşkilatlarına girenler maalesef siyaset ve siyasetçiye olan güvenin azalmasına neden oluyor.

Mesleğimiz gereği toplumu ve yaşadığımız şehrin durumunu en iyi şekilde analiz eden bir gazeteci olarak Kapaklı’da siyasi durumunun daha vahim olduğunu söylemek mümkün.

Zaman zaman kulağımıza öyle şeyler geliyor ki siyaset ve siyasetçinin toplumda geldiği noktanın ne kadar acı olduğunu bizlere gösteriyor. Büyüklerimizin de söylediği gibi siyasetçi gerek özel hayatı gerek iş hayatı gerekse yapmış olduğu siyasetle topluma örnek olmalı. Topluma hizmet etmek için yola çıkmış ve halkın oyuyla seçilen kişiler, her adımına çok dikkat etmeli. Yaptıkları şehrin sokak köşelerinden konuşulmamalı. Siyasetçi; her yönüyle topluma örnek ve faydalı olmalı.

Siyasetin ve toplumun geldiği nokta, İmam Ali'nin (c.c) şu hayati tespitlerini bizlere bir kez daha hatırlatıyor.

"Devletleri yıkıma götüren sebepler dört şeydir:

1- Asıl temel meseleleri terk etmek.

2- Daha önemsiz detaylara sarılmak.

3- Alçak sıfatlı insanları öne geçirmek.

4- Üstün insanları geriye atmak."

Sözlerimi Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Siyaset ve olumlu ahlâk ile ilgili söylediği şu sözlerle bitirmek istiyorum:

“İnsanlar daima yüksek, temiz ve kutsal amaçlara yürümelidirler. Bu hareket şeklidir ki insan olanın vicdanını, beynini ve bütün insanî kavramını tatmin eder. Bu şekilde yürüyenler, ne kadar büyük özveride bulunurlarsa, yükselirler ve bu hareket şekli kesinlikle açık olur. Çünkü alnı açık, beyni açık, kalp ve vicdanı açık insanlar tarafından yönetilen toplumlar, ancak bu anlamda hareketlerin izleyicisi olabilirler. Fikirlerini, duygularını ve girişimlerini gizli tutanlar, gizli yollar uygulamaya kalkışanlar, kesinlikle utanma ve sıkılmayı gerektiren, akıl ve mantığın dışında hareket edenler olabilirler. Bu gibi işlere girişenlerin sonu en geç acıdır.“

1926 (Atatürk’ün S.D. III, s. 80-81)