İmar planları ile oynayıp milyonluk rant sağlayanlar. Hem kendini hem başkalarını zengin ederken şehrin geleceğine ihanet edenler. Çöp, beton, asfalt, park, bahçe, yol, okul, ihaleleri gibi ihalelerde 1 liralık işi 3 liraya verenler. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını birilerine peşkeş çekenler, şehirde satmadık arsa, tarla bırakmayıp şehrin geleceğini satanlar. Eş, dost, akraba diye vasıfsız kişileri işe alıp liyakatsız kadrolarla işbilmezler ordusu kuranlar. Kene gibi milletin kanını emenler...
Merhaba değerli okur!
Siyaset, toplumların geleceğini şekillendiren en önemli araçlardan biridir. Ancak ne yazık ki bu güç, kimi zaman halk için değil, bireysel çıkarlar için kullanılabiliyor. Günümüzde bazı siyasi figürler, halka samimi bir yüz gösterme konusunda oldukça başarılı bir tiyatro sergiliyor. Fakat perde arkasında dönen işler, halkın güvenini sarsacak boyutlara ulaşabiliyor.
Sosyal medyada yayınlan cuma mesajları, hastane ziyaretlerinden alınan samimi olmayan kareler, sahte gülüşler, şehit ve gazi ailelerine yapılan temsili ziyaretler, birer halkla ilişkiler çalışması gibi duruyor. Siyasetçiler bebekleri seviyor, yaşlıların ellerini öpüyor, gençlerle sohbet ediyor. Görüntüde çalışkan, vefakâr, merhametli bir profil çiziliyor. Ancak bu görsellerin ardında yatan asıl niyet, çoğu zaman halkı etkilemek ve gerçekleri perdelemek oluyor.
En büyük sorunlardan biri ise şehir planlamalarında ortaya çıkıyor. İmar planlarıyla oynanarak milyonluk rantlar sağlanıyor. Bu süreçte sadece belirli kesimler zenginleşirken, şehirlerin doğal ve kültürel yapısı bozuluyor. Ucuz malzeme kullanılarak yapılan pahalı işler, kamu kaynaklarının israf edilmesine neden oluyor. Çöp, asfalt, park ve yol ihaleleri fahiş fiyatlarla el değiştiriyor, tüyü bitmemiş yetimin hakkı, bir avuç çıkar çevresine peşkeş çekiliyor.
Vasıfsız kişilerin işe alınması, liyakat sisteminin tamamen dışlanmasıyla sonuçlanıyor. Kamu kurumları, iş bilmez kadrolarla doluyor ve bu durum yapılan hizmetlerin kalitesini ciddi şekilde düşürüyor. Aile bağları ve siyasi yakınlık, liyakatin önüne geçtikçe, devletin temel yapısı zarar görüyor. Kurumlar işbilmeyen vasıfsız kadrolarla dolduruluyor. Bu yapay sistem, kurumsal borçları artırıyor ve halkın sırtına daha fazla yük bindiriyor.
Peki, bu düzen nasıl değişir? Çözüm, yine toplum olarak bizlerdedir. Bilinçli bireyler, sorgulayan vatandaşlar, hak ve sorumluluklarının farkında olan seçmenler olduğu sürece bu zihniyetin devam etmesi mümkün değildir. Siyasi partilere takım tutar gibi değil, toplumun yararını gözeterek yaklaşmak gerekir. Yanlışı kim yaparsa yapsın karşısında durmak, sadece bir tercih değil, bir vatandaşlık görevidir.
Sözlerime son verirken tüm vatandaşlarımızı bu sorumluluğa ortak olmaya ve vatandaşlık görevlerini layıkıyla yerine getirmeye davet ediyorum.
Yolsuzluğun, yoksulluğun, liyakatsizliğin olmadığı; kene gibi milletin kanını emenlerin değer görmediği ve vatandaşın oyuyla baştacı edilmediği günlerde buluşmak dileğiyle...
Sağlıcakla kalın.