Tekirdağ’da yaşanan deprem, kentsel dönüşümün aciliyetini bir kez daha ortaya koydu.
Tekirdağ, bugün yaşadığı deprem sarsıntısıyla bir kez daha gerçeklerle yüzleşti. Sarsıntı 4,5 – 5,5 arası bir büyüklükteydi ve çok uzun sürmedi. Ancak hepimiz biliyoruz ki şans her zaman yanımızda olmayabilir. Daha büyük bir deprem olduğunda, sadece anlık korku değil, ciddi can kayıpları ve geri dönüşü olmayan yıkımlar yaşayabiliriz. İşte tam da bu noktada, yıllardır dillendirilen kentsel dönüşüm gerçeği bir kez daha önümüze çıkıyor.
MHP Tekirdağ Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi Hakan Değirmenci, daha önce hem Tekirdağ Büyükşehir Belediye Meclisi’nde hem de Kapaklı Belediye Meclisi’nde yaptığı konuşmalarda bu gerçeğin altını çizmişti. Üstelik sözleri oldukça netti: “Vatandaşlarımız tabutta yatıyor.” Bu sert ifade aslında içinde bulunduğumuz tehlikenin boyutunu en yalın haliyle özetliyor. Değirmenci, Kapaklı’nın ve genel olarak Tekirdağ’ın depreme hazır olmadığını, her fırsatta dile getirdi. Peki, soralım: Onun bu uyarılarına kim kulak verdi?
Ne yazık ki kentsel dönüşüm meselesi çoğu zaman gündemdeki diğer tartışmalar arasında kayboluyor. Bürokrasi, ekonomik gerekçeler, vatandaşın maddi kaygıları derken konu hep erteleniyor. Ama deprem ertelenmiyor! Bugün yaşanan deprem daha uzun sürseydi, şiddeti 6’nın üzerine çıksaydı, acaba kaç bina ayakta kalabilirdi? Kaç aile bir gecede evsiz kalacak, kaç canı kaybedecektik?
Artık bahanelerin arkasına sığınma zamanı geçti. Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi de, Kapaklı Belediyesi de, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da bu sürecin sorumluluğunu taşımak zorunda. Kentsel dönüşüm sadece “bir proje” değil, bu şehirde yaşayan herkesin hayat sigortasıdır. Binaların incelenmesi, riskli yapılar için önlemler alınması ve dönüşümün ciddi şekilde hızlandırılması hayati bir zorunluluktur.
Bugün küçük bir sarsıntı yaşandı, yarın daha büyüğünü yaşayabiliriz. “Keşke” dememek için bugün harekete geçmek zorundayız. Deprem, siyasi tartışmaların değil, insan hayatının meselesidir. Eğer yetkililer hâlâ bu gerçeği görmemekte ısrar ederse, yarın yaşanacak bir felaketin sorumluluğu sadece doğanın değil, göz göre göre ihmalkârlığın eseri olacaktır.