18.10.1982 yılında kabul edilen Anayasamızın Başlangıç metninin ilk 4 paragrafı:

Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;

Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ebedi varlığı, refahı, maddî ve manevî mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;

Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;

Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir iş bölümü ve iş birliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu…

2709 Sayılı Kanun numaralı Anayasamızın;

MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, 29 Ekim 1923’te ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin 102. kuruluş yıldönümünü kutlarken, yılda bir kez süslü kelimeler ile hatırlayanlardan olup zamanınızı almak istemiyorum.

Cumhuriyetimizin ne zorlu şartlarda kurulduğunu eminim en az benim kadar her Türk evladının bilgi sahibi olduğuna da inanıyorum. Bu nedenle kuruluşunu da anlatarak zamanınızı almak istemiyorum.

Tek isteğim, yukarıda 18.10.1982 tarihinde kabul edilen Anayasamızda, açık ve net olarak ifade edilen Cumhuriyetimizin temel değerlerinin, 43 yıllık süreçte hangi değerlerini yaşadıklarımızı samimi olarak sorgulamanızdır.