“ Çocuğum kitap okumayı sevmiyor.” Son zamanlarda bu cümle tüm anne ve babaların dilinde dolanıp duruyor. Bu cümlenin üzerine insanın sorası geliyor : “Okumayı sevdirecek ne yaptınız?” Daha çarpıcı bir soru: “ Siz kitap okumayı seviyor musunuz?” Çocuklarınız iyi bir okuyucu henüz olmayabilirler fakat onlar iyi bir izleyiciler. Eğitimde Vygotsky buna “yakınsal gelişim alanı” der. Bu kuramda sosyal öğrenme önemlidir. Çocuğunuza bakmak bazen bir aynaya bakmaktır. Ona iyi bir rol model misiniz? Yani demem o ki çocuğunuzun alışkanlıkları size benzediğinde bundan hoşnut olacak mısınız? Elde ettiğimiz soru daha doğru bir tabirle sorunlar bunlar. Şimdi hep birlikte bu sorunların üzerine gitme vaktidir.

Zamane çocukları/gençleri deyip geçiyoruz geleceğimizin emanetçilerine. Geçmeyelim! Çünkü ortaya çıkan tablo hayli üzücü olmakta. İsterseniz bu tabloyu birlikte inceleyelim. Anadillerindeki sözcük dağarcıkları hayli kısıtlı ve bu kısıtlı sözcük dağarcığının büyük bölümünü (ilk başta söylerken kahkahalar attığımız fakat toplum içinde söylediğinde hoşlanmadığımız)argo diye tabir ettiğimiz sözcükler oluşturuyor. İletişim sıkıntıları var. Estetik algıları yok denilecek az ve eleştiri kabiliyetleri gelişmemiş. Peki, bunların en büyük nedeninin nitelikli çocuk kitaplarıyla tanıştırılmamış olduğunu söylesem. Çocukken Gülten Dayıoğlu, Muzaffer İzgü, Ömer Seyfettin gibi isimlerle tanıştıramadığımız çocukların ilk iletişimi youtuber abileri/ablaları ile oluyor. Hiç tanımadığınız hatta yüzünü dahi görmediğiniz kişilerin çocuğunuzu yetiştirdiğini düşünelim. Kâbus gibi değil mi? Kâbus değil aksine gerçeğin ta kendisi. Youtuber abi/ablaları tüm yaşamını bir kanala aktarıyor, çocuğunuz da büyük bir hayranlıkla izliyor daha da ileri giderek onları örnek alıyor. Çocukların yedikleri ve içtikleri kadar ne okuyup ne izlediğine de aynı hassasiyetle yaklaşmak gerek. Yanlış okumadınız evet okudukları dedim. Aslında bu cümle bir soruyu da beraberinde getiriyor. Her kitap okunmalı mıdır? Yetişkinler için dahi “hayır” diyeceğimiz bir sorudur bu. Bir sonraki yazımda “nitelikli çocuk kitapları ve özellikleri” ile anne karnındaki süre de dahil gelişim süreçlerinde kitaba duydukları ihtiyaçları kelimelerimin yettiğince anlatacağım.

Ben bunları neden yazdım? Söyleyecek sözün olduğu halde susmanın vebali altına girmek istemediğim ve daha aydınlık yarınlarımız olsun diye yazdım ve yazacağım. Yazıma son verirken de referansımız olmadan adım dahi atamayacağımız şu günlerde ricamı kırmayıp ihtiyacımız olan duyarlılıkla geri dönüt veren Kapaklı Gazetesi’ne teşekkürü bir borç bilirim. Ben sizinle bildiklerimi değil, düşündüklerimi paylaşmaya geldim ve düşüncelerim yorumlarınıza açıktır. Siz de düşündüklerinizi benimle paylaşabilirsiniz.

Kitap önerisi: Gülten Dayıoğlu-Gökyüzündeki Mor Bulutlar