Türkiye’de son dönemde yaşanan zehirlenme vakalarına dikkat çeken Saadet Partisi Kapaklı İlçe Başkanı Hasan Karakoç, “Geçen gün Şırnak’ın Cizre ilçesinde yaşanan son olay, Türkiye’deki gıda güvenliği krizinin ne kadar derinleştiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Aynı kafede pizza yiyen 4 kişi fenalaşarak hastaneye kaldırılmış, hastaneye kaldırılan Mehmet Emin İğdi maalesef hayatını kaybetmiştir. Bir pizza, bir gencimizin hayatına mal olmuştur. Bu olay, Türkiye’nin artık gizlenemez hâle gelen gıda güvenliği çöküşünün yeni bir halkasıdır.

Türkiye haftalardır peş peşe yaşanan gıda zehirlenmeleriyle çalkalanıyor. Yurtlarda yüzlerce öğrenci zehirleniyor, cezaevlerinde mahkûmlar kitleler hâlinde zehirleniyor. Bu tablo bize ne söylüyor?

Sistem çökmüştür. Denetim yetersizdir. Kayıt dışı üretim kontrolden çıkmıştır. Artık bu gerçekler görmezden gelinemez. Kimse “Ya işte, yaşananlar münferit olaylardır” diyemez.

Türkiye’de 7.500–8.000 kontrolör bulunmaktadır. Peki bu kontrolörler kaç işletmeye bakmak zorunda? Milyonlarca. Bir kontrolör yılda kaç işletmeyi sağlıklı denetleyebilir ki? Gerçekçi olalım. Bu yük taşınabilir değildir. Bu kadar az sayıyla gıda denetimi nasıl etkin olacak? Risk nasıl önlenecek?

Alınan numuneler laboratuvara gidiyor ve sonuçlar günlerce, bazen haftalarca çıkmıyor. Peki sonuç çıkana kadar ürün nerede? Raflarda, kasalarda, fırınlarda, kafelerde, okul yemeklerinde, açık büfelerde… Tüketiliyor, vücuda giriyor ve zarar veriyor. Olay olduktan sonra yapılan açıklamalar neyi değiştiriyor? Ölen geri geliyor mu? Zehirlenenin sağlığı düzeliyor mu? Hayır.

Gıda zehirlenmelerinin önemli bir bölümü kayıt dışı üretimden kaynaklanmaktadır. Sokak aralarında merdiven altı üretim yapılıyor, pestisit kalıntılı ürünler pazara giriyor, taklit ve tağşişli ürün üretimi artıyor. Tarım Bakanlığı verileri yaşanan vehameti ortaya koymaktadır. Numunelerin %9–10’unda sorun tespit ediliyor. Peki bu oran kabul edilebilir mi? Her 10 üründen biri riskliyse bu ne demektir? Her 10 sofradan biri tehlikede demektir. Her 10 çocuktan biri risk altındadır. Bu tabloya nasıl sessiz kalınabilir?

Gıda zehirlenmelerinin mağdurları kim? Çoğu zaman en savunmasız olanlar: yurtlarda kalan öğrenciler, cezaevindeki mahkûmlar, okuldaki çocuklar, asgari ücretli çalışanlar, tatildeki aileler… “Çocuğum okulda ne yiyor?”, “Yurttaki yemek güvenli mi?”, “Tatilde yediğim yemek ölümcül olabilir mi?” soruları bugün toplumu endişeye sevk etmektedir.

Yaşanan gıda krizi çok boyutludur. İklim değişikliği gıdaların bozulmasını hızlandırıyor, ekonomik sıkıntılar ucuz ve kalitesiz ürünlere yönelişi artırıyor, kayıt dışı üretim yayılıyor, laboratuvarlar yetersiz, denetim kadrosu az, politika koordinasyonu zayıf, dijital takip yok.

PEKİ ÇÖZÜM NEDİR?

Çözüm aslında çok açık. Dünyanın birçok ülkesi bunu başarmıştır, Türkiye de başarabilir. Ama önce sorunu kabul etmek gerekiyor. Atılması gereken adımlar şunlardır:

Kanat, “Haddini bildiririz” dedi: Başkan yardımcısı özür talep etti
Kanat, “Haddini bildiririz” dedi: Başkan yardımcısı özür talep etti
İçeriği Görüntüle

• Ulusal erken uyarı sistemi kurulmalıdır.

• Soğuk zincir dijital sensörlerle takip edilmelidir.

• Toplu yemek sektörü bağımsız denetime tabi olmalıdır.

• Kayıt dışı üretim için özel denetim birimi kurulmalıdır.

• Laboratuvar altyapısı güçlendirilmelidir.

• Tağşişli ürünlere cezalar caydırıcı hâle getirilmelidir.

• Geri çağırma süreçleri şeffaflaştırılmalıdır.

• Tedarik zinciri dijitalleştirilmelidir.

• Kamuoyu periyodik raporlarla bilgilendirilmelidir.

Bu adımlar gecikmeden uygulanmalıdır.

Türkiye bu krizi daha fazla taşıyamaz. Çocuklarımız bu risk altında yaşayamaz. Gıda güvenliği; sağlık, ahlâk, ekonomi ve milli güvenlik meselesidir. Bir an önce harekete geçilmeli, gıda güvenliği reformu derhal başlatılmalıdır” dedi.