Türk milleti tarihinin en acı dönemlerinden birisini yaşıyordu. Bu acı dolu günler yaşanırken Mustafa Kemal Paşa ve Arkadaşları kurtuluş savaşını başlattılar. 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da TBMM açıldı.TBMM, Türk Milletinin bağımsızlığını ve Milli egemenliğini kazanması için mücadeleye başladı. 

***

 Milletvekillerinin cephede askerlerle yaptıkları görüşmelerde milli bir marşa duyulan ihtiyaç ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine meclisin bir oturumunda marş konusu gündeme geldi. İsmet İnönü ve diğer konuşmacılar bu ihtiyacı dile getirdiler. Böyle bir marş hem cephedeki askerin moralini yükseltecek hem de yeni kurulacak Türk devletini temsil edecek bir marş olacaktı. Bu teklif üzerine mesele, hükümet toplantısında ele alındı. Görüşmeler sonucunda bir Milli marşın yazılması ve bestelenmesi konusunda fikir birliğine varıldı.

***

 İstiklal mücadelesinin en çetin safhasında milletin duygularını belirtecek bir “ İstiklal Marşı”nın yazılması istenmiş ve böylece Maarif Vekaleti tarafından bir müsabaka açılmış ve müsabakada birinciliği kazanacak zata 500 lira nakdi mükafat verileceği ilan edildi.

***

Yarışma Maarif vekaletinin genelgesiyle okullara, basın yoluyla da Türk şairlerine duyuruldu. Yarışmaya 500 dolayında şair ve 724 parça şiir katıldı. İçlerinde kıymet taşıyanlar olmakla birlikte hiç biri aranan özellikleri tam olarak taşımıyordu. 

***

 Böyle bir şiir’in Akif tarafından yazılabileceğini hemen herkes bilmekteydi. Aynı kanaati Hamdullah Suphi ve Mustafa Kemal Paşa’da paylaşıyordu. Zamanın Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey Mehmet Akif’e bir mektup yazarak İstiklal marşı yarışmasına katılmasını rica etti.

***

Akif para ödülü sebebiyle yarışmaya katılmamıştı. Bu konuda kendisini sıkıştıranlara verdiği cevap ise tam ona göreydi: “Milletimin kurtuluş müjdesini verecek, imanı terennüm edecek bir eseri para ile yazacak karakterde bir adam değilim.” 

***

Mehmet Akif’i Maarif Vekili Hamdullah Suphi bey ve yakın arkadaşlarından Hasan Basri Çantay ikna ettiler. Ödül konusu onun istediği şekle dönüştürüldü. Şayet kazanırsa bu parayı almayacaktı. Akif,bu kararın ardından Taceddin dergahındaki odasına kapandı ve yazmaya koyuldu. Kimi zaman Mecliste herkes müzakerelerle meşgulken, kimi zaman evde, sokakta, camide vs. mısralar bir bir Akif’in gönlünden kağıtlara dökülmeye başladı. 1910’lardan beri İstiklal Marşı’nı hatırlatan mısralar,beyitler,kıtalar yazmıştı. 

***

O sırada Akif’le beraber kalmakta olan Hafız Beki Efendi,İstiklal Marşının nasıl yazıldığını şöyle anlatıyor: 

“Akif bir gece aniden uyandı, kağıdı aradı. Bulamayınca da kurşun kalemiyle yer yatağının sağındaki duvara marşın:

“Ben ezelden beridir hür yaşadım,hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım,
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.
Yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım” kıtasını yazdı.

***

Nitekim Mehmet Akif’in o ölümsüz eseri ortaya çıktı. Eser yalnızca yarışma jürisi tarafından değil, askerler tarafından da çok beğenilmişti. Velhasıl milli marşımız olması konusunda herkes hemfikirdi. Akif eserinin beğenilmesi şöyle dursun; ‘Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın’ demişti..

***

Böyle yüce gönüllü bir insanın bugün 83. Ölüm yıldönümü idi, ruhu şad olsun.

Sanırım 120 bin nüfuslu ilçede hiç kimse bu ölüm yıldönümünü hatırlamadı, anmadı. Yer yatağında bile doğrulup milletine şiir yazmış bu vatan aşığı, çok değil 1 asır geçmeden unutuldu. Bana göre insan 2 defa ölür. İlki son nefesini verdiğinde, ikincisi adı dünyada anılmadığında. Milli Eğitim Müdürlüğü, Kaymakamlık ve tüm kurumlar Akif'i ikinci kez öldürdü bugün...

Böyle ‘Milli’ bir şairin ilçemizde anılmaması, beni derinden üzdü. İnsanların vefasızlığını bilen Akif Üstad ise, zamanın ötesinden şu mısralarla kendisini unutanlara seslendi bugün;

‘’Bir canlı izin varsa şu toprakta, silinmez; 
Ölsen, seni sırtında taşır toprağın altı. 
Ey gölgeden ümmid-i vefa eyleyen insan!
Kaç gün seni hatırlayacaktır şu karaltı?’’