Michael Rubin diye stratejist görünümlü bir CIA ajanı var. Başka bir tabirle tilki postuna bürünmüş bir yılan! Takmış kafaya Türkiye’ye, kozalak yutmuş müneccim gibi yok savaş çıkacak, yok darbe olacak, yok kıyamet kopacak diye abuk subuk felaket senaryoları sayıklayıp duruyor. Belli ki bildiğini değil, olmasını istediği şeyleri yumurtluyor. Biz Türkiye olarak böyle yılanlıklara alışkınız. Lakin bu Rubin meselesini masaya yatırmanın vakti geldi gibi…

Kimmiş bu Rubin… 1971’de Philadephia’da doğmuş. ABD’nin ÖSS’sinde yanlış tercih yapınca sevmediği biyoloji bölümünde dört yıl dirsek çürütüp zehirli mantarlar konusunda uzman olmuş. Mantarların Amerika kıtasına nereden geldiği hususunda bir hocasıyla zıtlaşıp azar işitince tarihe yoğunlaşmaya karar vermiş. 1999 yılında Yale Üniversitesi’nde Modern İran’ın İnşası konulu doktorasını tamamlamış. Modern İran deyince hele hele inşa deyince durmak lazım. Amerikanın ekonomik tetikçileri meşhurdur, mâlum. Ne yapar bu tetikçiler? Tüm dünyada ama özellikle de gelişmekte olan ülkelerde ülkeyi borç batağına sokacak yatırımlar yapılması için yanlı raporlar hazırlarlar. Ülkenin yeniden inşasına dayalı bu raporlar sonucunda başlayan projelerde tüm işleri ABD menşeli veya mason şirketler alırlar. Proje finansmanı için gerekli krediyi ise genellikle Dünya Bankası karşılar. Ülke krediyi ödeyemediğinde ise devreye hep Uluslararası Para Fonu (IMF) girer. Bu yılanvari plan sanırım sizlere tanıdık gelmiştir. Hani geçenlerde sözde Türk iş adamı diye bilinen bazı yamuk tipler “Türkiye’de derin kriz var, IMF’den kredi alınsın yahu” diye çemkiriyordu ya… Hah işte bu IMF o IMF… Nereden geldik buraya, Rubin’in İran sevgisinden, evet…

Rubin, petrol ve doğalgaz zengini İran üzerinde çalışma yaparken bir de ne görsün, meğer ülkenin yarısı Türk kökenli! Bu şaşkınlığını, 12 Mart 1999 günü doktora hocasına yazdığı bir mailde şu satırlarla dile getiriyor: “Ortadoğu’da hangi taş kaldırılsa altından Türkiye ya da Türkler çıkıyor...” Toplumsal Adalet ve Yardımlaşma Derneği (TAY-DER) Teknik Ekibince çözülen diğer e-postalarda da gördük ki özellikle Yale’deki İran uzmanı hocası A. A.’nın da yönlendirmesiyle bizim Rubin istihbarat dünyasına merhaba diyor.

Yalnız istihbarat deyince de aklınıza hemen CIA gelmesin. Ekonomik tetikçileri kadrosunda barındıran National Security Agency (NSA) , gerçekten de çok sofistike bir gizli servis olmakla ABD’deki oniki istihbarat kuruluşu arasında zirvede yer alan özel bir kuruluştur. NSA’dan 827 sicil numarasını alan Rubin’in bir de yancısı vardır. Her özel tetikçinin olduğu gibi Rubin’in de bir yönlendirici danışmanı vardı. Belki Rubin adını unutmuştur, biz söyleyelim: Alison! Alison’un gözetiminde geçen iki sene çömezlik zarfında Kudüs İbrabi Üniversitesi’nde Siyonizm ve Türkler konulu dersler veriyor. Her derste göğsünü gere gere “ben bir Yahudi’yim” demekten de kendini alamıyor. 2o00-2001 yıllarında Kuzey Irak’ın Dohuk kasabasında siyaset ve strateji üzerine dersler veriyor. Sen ta Yale’den kalk gel Kuzey Irak’ın dağlarına… E ajan olmak kolay değil. Tabi bu esnada Alison’la olan irtibatı azalıyor, çömezikten kurtuldukça üst düzey ABD diplomatlarıyla sıkı fıkı olmaya başlıyor.

Peki şimdilerde ne yapıyor? Amerikan Girişim Enstitüsü (American Enterprise Institute" adlı NSA bağlantılı bir kuruluşta çalışıyor. Bu kuruluşun bir özelliği de masonik algı operasyonları merkezi Tavistock Enstitütüsü ile kardeş kuruluş olması. Tavistock’un farkı; orada daha çok kafası çalışan elemanların, profesörlerin falan olması. Amerikan Girişim Enstitüsü’ndeki elemanlar ise şurada burada yazıp çizen, kafa karıştıran, ABD çıkarlarına göre manipülasyon yapan tipler… Bizim Rubin de hakeza sahiden yazar-çizer adamıymış gibi Washington Post, The New York Times, The Wall Street Journal, The New Republic, National Review ve The Weekly Standard adlı gazete ve dergilerde Ortadoğu’yla ilgili teoriler yumurtluyor.

Bu kadar sıkıcı bilgiyi paylaşmak zorunda kaldığımız için üzgünüm. Ama hak vereceksiniz; öncelikle adamımızı iyice bir tanımamız gerekiyor. Şu sıralar aşk hayatı bir hayli kötü olan Rubin’in Türkiye merakına dönecek olursak… Evde hanımla kavga edince acısını parmak kadar çocuklar hırpalayarak çıkaran muhteris kifayetsiz muallimler gibi Rubin de özel hayatındaki kronik başarısızlığın acısını bizden çıkarmak istiyor. 12 Ekim 2016 tarihli yazısında, hiç utanmadan, sıkılmadan diyor ki:

“Erdoğan'ın hayatını kaybetmesine sebep olabilecek şiddette üçüncü bir darbe yaklaşmakta. Eğer Erdoğan suikaste uğramış olsa – ve orada buna kalkışacak birileri var – Türk derin devleti, vakumu doldurmak konusunda geride kalan en büyük muhtemel güç olacaktır. Erdoğan kendisinin bir sultan olduğuna inanabilir, gerçekte ise, kendisi aslında sadece yürüyen ölü bir adam olabilir.”

Adamdaki ölüm sevgisine bakar mısınız? Hani Trump’a suikast çağrısında bulununca işinden atılan The Guardian yazarı gazeteci bile bu kadar kemçik ağızlı, çörten dudaklı, somak burunlu, apalak avurtlu, pörtlek bakışlı olmamıştır kanımca. Irak’ta Amerikan askerlerince katledilen milyonlarca masum Müslüman’ın kanı bilinçaltından çıkmamış demek ki… Yoksa atalarının soykırıma uğrattığı milyonlarca Kızılderili’nin ruhu çarptı acaba?

Rubin’in beyin yakan açıklamaları bu kadarla sınırlı değil elbette. Ama bir delinin saçmalarını okumaktansa neler yapacağını kestirmeye çalışmak daha akıllıca!

Bu Rubin denen Türk düşmanı, 23 Mart 2016 tarihli yazısında da Türkiye’de askeri bir darbe olacağını ve bu darbenin aynen Mısır’daki gibi gelişeceğini, çok kan akacağını ama nihayetinde ABD’nin yeni kukla idarecilerle yoluna devam edeceğini yazmıştı. Biraz doğru mu tahmin etmiş diye kuşkulanacak olursanız, sakın, kuşkulanmayın! Bu adam boşboğaz bir müneccimden başka bir şey asla değil! Bir Amerikan ajanının 15 Temmuz’daki menfur girişimi bilmesine şaşırıyorsanız o ayrı. Ama biz çok daha öncesinden birtakım askerler darbe hazırlığı yapıyor diye bas bas bağırıyorduk. Hatta Genelkurmay Başkanlığı da 31 Mart 2016 tarihli basın bildirisinde “darbe marbe söylentileri safsatadır, bu söylentileri çıkaranlar hakkında cezai işlem başlatacağız” diye çocukları bile kendine güldürecek şekilde saçmalıyordu. İşte o zamanlarda 15 Temmuz’u bilmek nasıl başarı değilse, Türkiye’de birilerinin Erdoğan’a suikast yapmak için tetikte beklediğini bilmek de başarı değildir. Öyle müneccimlik olmaz Rubin, sen o işi bırak, Gel Türkiye’ye kahve falcılığı yap. Nasılsa yasak olmasına rağmen millet polisin zabıtanın önünde cayır cayır fal bakıp parayı kırıyor.

Cumhurbaşkanımıza suikasti kim yapar? İçimizdeki ABD ajanları yapar, İsrail ajanları yapar, Alman ajanları yapar, İngiliz ajanları yapar… Liste gayet uzun aslında. Nasıl yaparlar? Zehirlemek suretiyle, silahla ateş açarak, yanlış doktor müdahâlesiyle… Bu liste de gâyet uzun. Kime yaptırırlar? Düşman gizli servislerin uzantıları olan FETÖ, PKK, DHKP-C, DAİŞ gibi terör örgütleri eliyle ya da doğrudan kendi ajanlarının devreye girmesiyle… Neden yaparlar? Belli ki başka çareleri kalmamış!

Başarılı olurlar mı? İşte en can alıcı soru bu! İnşallah başarılı olamazlar demekle birlikte Devletin yetkili birimlerinin işi ciddiye aldığını biliyoruz. Lakin Batılıların kafalarına sokması gereken bir husus var: Tüm Türkiye Erdoğan’ın çevresinde kenetlenmiş durumda. Her ne kadar siz Batılılar diktatör miktatör diyerek kendinizi kandırsanız da ve her ne kadar Türkiye’de zıt kutupların oluştuğunu varsayarak zavallı bir hayal dünyasında yaşasanız da gerçek tam olarak budur! Erdoğan kutuplaştırmıyor, aksine birleştiriyor! Hem köpeklerin duası kabul olsaydı gökten kemik yağardı. Bu da madalyonun diğer yüzü.

13 Kasım 2016 günü saat 00:59’da ne dedi Alman vatandaşı terörist Can Dündar:

“Ülkenin kaderinin değişeceği kışa giriyoruz. Bahar, ya darağacı getirecek ya da özgürlük. Vereceğimiz mücadeleye bağlı.”

Görüldüğü üzere hâlâ hayal dünyasında yaşayan, yenilgiyi kabullenemeyen, Batılı ajanların dolduruşuna gelip saçmalayan yaratıklar mevcut. E bu kadar da renk olmasın mı hayatımızda? Siyahlar olmasa beyazın kıymeti anlaşılır mıydı? Rubin gibi de adamlar olacak, Can Dündar gibi de… Olacak ki Adolf Hitler gibileri saygı ve şükranla analım.

Ve desek ki “Rubin denen yılanın kellesini getirene bir milyon dolar vereceğiz”… Neye yarar? Hayır, bir milyon dolar para değil… Ama Rubin denen yılanın başını ne yapacağız? Böyle ahmaklar yaşamalı! Yaşamalı ki ABD gibi bir süper güç, çok daha hızlı bir şekilde çökmeli, tarihin derinliklerine karışmalı. İddia ediyoruz; çok değil üç beş tane daha Michael Rubin olsaydı ABD’deki kahraman zenci kardeşlerimiz şimdiye kadar çoktan ayaklanıp polis karakollarını kan gölüne çevirmiş, NSA’nın Fort Meade’deki üssünü bombalarla, roketlerle saldırarak ele geçirmişti. Yine de geç değil! Tüm Amerikalıları direnişe çağırıyoruz. Trump’a karşı, siyonizme karşı, nükleere karşı, ahmaklığa karşı diren Amerika!