Güncel Türkçe Sözlükte on farklı şekilde anlamı açıklanan, birçok araştırmaya konu olan ve yüzlerce tanımı yapılan o sihirli kelime “okumak”. Bu yazımızda okumak nedir, ülkemizde ve dünyada okuma üzerine istatistikler, okumanın önemi ve çocuklarımızın okuma alışkanlığını arttırmak için yapılabilecekler üzerinde duracağız.

Okumak kelimesini “Bir yazıyı meydana getiren harfleri, heceleri seslendirerek anlatılmak isteneni zihnimizde anlamlandırma süreci.” olarak tanımlayabiliriz. Okumanın sonucunda bir anlama veya anlamlandırma olmuyorsa biz okuma değil sadece ve sadece seslendirme yapmışız demektir.

Bu tanımın ardından “Türkiye’de ve dünyada okumayla ilgili istatistikler bize ne demektedir?” önce buna bir göz atalım. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu'nda, kitap okuma oranında Türkiye; Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. sırada yer alıyor. Kitap okuma oranı Avrupa’da %21 iken Türkiye’de %0.01 seviyesindedir. Dünyada en fazla kitap okuyan ülkelerin başında % 21 oranıyla İngiltere ve Fransa yer alırken bu ülkeleri sırasıyla Japonya % 14, Amerika % 12 ve İspanya % 9 ile takip ediyor. Türkiye, % 0,01 okuma oranı ile listenin son sıralarında yer buluyor. Yılda 6 saat (günde 1 dakika) kitap okuduklarını söyleyen katılımcılar ihtiyaç listelerinde kitaba 235. sırada yer vermektedir. Japonya’da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25, Fransa’da 7 iken Türkiye’de ise yılda 12 bin 89 kişiye bir kitap düşüyor. Öğretmenlerin, %33,4’ü düzenli kitap okurken yüzde 8’i hiç kitap okumuyor. Türkiye’de çocuklara baktığımızda da okuma becerileri açısından 35 ülke arasında 28. sırada bulunuyor. Yine Türkiye’de günde 6 saat TV izlenip 3 saat internet kullanılırken, kitap okumaya günde 1 dakika zaman ayrılmaktadır. 

Ülkemiz için istatistikler bu durumdayken neden okumalıyız, sorusuna cevap arayalım. Çünkü insan beyni sözcüklerle düşünür. Bireyin sahip olduğu sözcük sayısı kadar anlama ve anlatma becerisi vardır. Kapasitesi bununla sınırlıdır. Kelime dağarcığı sınırlı olan kişi, dar düşünerek sığ düşüncelerde boğulacaktır. 1988 yılında Anderson’un yaptığı araştırmaya göre yılda 6 milyon kelime civarında okuyan öğrencilerin testlerde %95 üzerinde başarılı olduğu 600.000 civarında okuyan öğrencilerin ise %45 civarında başarı gösterdikleri saptanmıştır. PISA 2015 raporuna göre kitap okumayan çocuklar normal bir cümleyi 45 saniyede anlayabiliyorken bu süre kitap okuma kültürü edinmiş çocuklarda 13 saniyeye düşüyor. O halde kitap okumak bireyin kelime dağarcığını geliştirirken anlama ve anlatma becerisine katkı sunmasının yanında düşünce kapasitesini genişletmekte, okuduğunu daha hızlı anlamasını da sağlamaktadır. 

Başta her anne, baba, öğretmen olmak üzere aslında toplumdaki herkes çocuklara “okumalarından” bahseder. Burada “çocuklara” kelimesini özellikle koyu yazdım çünkü gözlemlediğim kadarıyla toplumuzda şöyle bir algı var: Okumak, sadece çocukların yapması gereken bir davranıştır. Bu son derece yanlış bir tutum, yanlış bir düşünce. Okumak hayat boyu süren bir eylemdir ve herkes okumalıdır ancak ben bu yazımı çocuklar ve öğrenciler üzerinden sürdürerek okul hayatımıza bağlamak istiyorum. Her öğretmene sorulan bir sorudur “Hocam, çocuğumun kitap okuması için ne yapmalıyım?” sorusu. Ben bu soruya cevap vermek için bir araştırma yaptım. Ne araştırması diyeceksiniz? Ailenin davranışlarının çocuk üzerine etkisini anlatan atasözlerini araştırdım. Neden? Çünkü çocuğun ilk ve en önemli eğitimcisi ailesidir. Eğitim ailede başlar, okulla devam eder. Okulda öğrenilenler evdekilerle uyuşmazsa eğitimde istendik sonuçlar elde edilemez de ondan. Üşenmeden yazacağım.”Yavru kuş yuvada gördüğünü yapar. Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al. Kız anasından görmeden sofra kaldırmaz. Ön teker nereye giderse arka teker de oraya gider. Otu çek, köküne bak. Ot, kökü üstünde biter. Karpuz kökünden büyür. Soydur çeker, cins cinse çeker. Armut dibine düşer. Bez alırsan Musul’dan, kız alırsan asilden. Baba koruk yer, oğlun dişi kamaşır. Oğlan atadan öğrenir sofra açmayı; kız anadan öğrenir biçki biçmeyi. Ananın çıktığı dala, kızı salıncak kurar. İnsan göre göre; hayvan süre süre alışır. Dal kökten çıkar.” Atalarımızın söylediği sözlerin hepsinin ortak noktası şu: Çocuk ailesinde gördüğünü yansıtır. Aile çocuğun aynasıdır. İşte değerli velilerime ilk cevabım bu. “Sizin ailede kitap okunuyor mu?” Çocuk annesinin, babasının elinde kitap, dergi, gazete görmüyorsa bu çocuktan kitap okumasını beklemek ne kadar mantıklı ve ne kadar âdil? Günde iki paket sigara içen bir baba oğluna sigara içmek zararlıdır derse bu ne kadar mantıklı ve etkileyici olabilir sizce? O halde ilk olarak velilerimizin de kitap okuması gerekmektedir. Bunun dışında çocuğun kitap okuma davranışının çok önemli olduğu çocuğa hissettirilmeli, kitapla ilgili anlattıkları can kulağı ile dinlenmeli ve anlattıklarından bir şeyler öğrendiğimiz ile ilgili de dönüt verilmelidir. Çocuğu kitap okusun diye sadece hediyelerle veya para ile ödüllendirmek çocuğu rüşvet ile iş yapmaya zorlamak olacaktır. Çocuk öncelikle kitabı niçin okuması gerektiğini bilmeli? Çocuk ekmeğe, suya nasıl ki ihtiyaç duyuyorsa kitabın da böyle bir ihtiyaç olduğunu hissetmeli. Bu noktada fikirlerine her fırsatta başvurduğum Değerli Hocam Necati Cemaloğlu’nun iki sözüne de art arda yer vererek düşüncelerimi desteklemek istiyorum. “Çocuklara bir şey öğretmeye başlamadan önce, niçin öğrenmeleri gerektiğini öğretin. Daha sonra nasıl öğreneceklerini gösterin. İçsel patlamaları izleyin.” ve “Hava, su, yiyecek insanın yaşamını devam ettirebilmesi için ne kadar gerekliyse kitap da o kadar gereklidir. Diğerleri bedeni, kitap beyni yaşatır.” Bu yüzden de çocuk sevdiği, mutlu olduğu ve ihtiyaç duyduğu için okumalıdır. Bunun yolu, ailede sağlıklı bir iletişimin kurulmasından ve ailede okuma kültürünün oluşturulmasından geçmektedir. “Ailece Okuyoruz” etkinliği adı altında ailece kitap okuma saati yapılmalı, okunanlar aile üyelerince anlatılmalıdır. Kitap okuma noktasında aileye temas edince her zaman aklıma değerli bir eğitimci arkadaşımın şu anısı gelir. Bu anıyı da sizinle paylaşarak aile kısmını noktalamak istiyorum. Sınıfça fotoğraf çekimi yapılmıştır. Çocuklarının fotoğraflarını almaya gelen velilere de hediye olarak fotoğrafların yanında kitap ayracı verilmektedir. Kitap ayracını gören veli “Hocam, kitap ayracını almazsak daha ucuz oluyor mu? Evde kimse kitap okumaz da…” Bunu duyan eğitimci arkadaşım beyninden vurulmuşa döndüğünü her ortamda anlatır. İşte ailenin kitaba bakış açısı böyle olursa biz çocuktan kitap okumasını bekleyemeyiz.

Çocuğun okuması noktasında öğretmenlerimize de büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Yapılan araştırmalarda çocuklar ne kadar erken yaşta kitap okumayla tanışırlarsa okuma alışkanlığı edinmeleri de o denli erken olmaktadır. Bu noktada öncelikle okul öncesi ve sınıf öğretmenlerimize önemli görevler düşmektedir. Görsel okuma ile başlayan okuma serüveni okumanın da öğrenilmesiyle yazılarla devam etmekte ve ilkokul sıralarında alışkanlık haline getirilmelidir. Yine yapılan araştırmalarda Baccus (2004), öğretmenlerin kitap okuma ile ilgili deneyimleri, öğrencileri yönlendirmeleri, öğrencilerin kitap okumaya yönlenmeleri ve motive olmalarında etkili olduğunu tespit etmiştir. PISA 2015 raporuna göre kitap okumayan çocuklar normal bir cümleyi 45 saniyede anlayabiliyorken bu süre kitap okuma kültürü edinmiş çocuklarda 13 saniyeye kadar düşerken çocuklarımızda bu kültürü oluşturmak adına eğitimin öncüsü olan öğretmenlerimiz hem öğrencilerin hem de velilerin eğitimcisi olmak zorundadır. Sınıflarda değiş tokuş yöntemi ile dolaşan farklı farklı kitapları her öğrenci okumalı, okuyan öğrenciler onurlandırılmalı, her çocuğun ilgisine göre kitap tespiti yapılmalı, okunanlar anlattırılmalıdır. Özellikle ilkokul öğrencilerine ve ortaokulun da ilk sınıfı olan 5. sınıf öğrencileri için okuduklarını paylaşmaları noktasında şu espriyi her zaman yapmışımdır. “Okuduklarınızı muhakkak anlatmalısınız. Annenize, babanıza, kardeşinize, arkadaşınıza… Kimse sizi dinlemiyor ise üzülmeyiniz. Ayna var. Geçin aynanın karşısına ve ona deyin ki: Ayna ayna söyle bana, var mı benden güzeli bu dünyada derseniz o da dinlemez sizi. Var mı senden güzeli bu dünyada diyerek aynanın gönlünü edin ve başlayın aynaya anlatmaya.” Öğretmenlerimiz öğrencileri ile kütüphane ziyaretleri yapmalı, kütüphane için kitap toplama kampanyaları düzenleyerek hem farkındalık oluşturmalı hem de öğrencilerin de kitap konusunda öncü olmalarını sağlamalıdır. Öğrencinin rol modeli olan öğretmenlerimizin sınıflara ellerinde “okudukları” kitaplarla girmeleri, bu kitaplardan bazı bölümleri öğrencileri ile paylaşmaları yine kendi kitaplarından çocuklara uygun olanları okumaları için öğrencilerine vermeleri de öğrencilerin kitap okuma noktasında iştahını arttıracaktır. Öğretmenin öğrencisine vereceği kitap çocuğu fazlasıyla mutlu edecektir çünkü o kitap artık sıradan bir kitap değildir. O, “öğretmenin kitabıdır”. Okul içinde “Okudum, Paylaşıyorum”, “Okudum, Tavsiye Ediyorum”, “Öğretmenim Ne Okuyor?” gibi etkinliklerle de okul içinde bir okul okuma kültürü oluşturulabilir ve okul içinde kitap okuma sürekli canlı tutulabilir. 

                Erkin SAÇAR

Eğitimci Yazar / Türkçe Öğretmeni

Kaynaklar

Cemaloğlu, Necati (Ocak 2019). Eğitimin Pin Kodu. Ankara: Pegem Akademi.

T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü Dergisi Nisan 2015 Sayı 13 S. 51