Şarlatan mı desem soytarı mı desem tam bilemedim aslında…
99 Marmara Depreminden sonra bir anda herkes deprem uzmanı kesilmişti. Asılsız astarsız uyarılar, fütursuz korkutmacalar, akıl almaz spekülasyonlar… Hatta profesör unvanıyla TV ekranlarında ahkâm kesen birinin aslında Sakarya’da bir inşaat işçisi olduğu ortaya çıkmıştı. Bunca saç baş yolduran düşüncesizlikten sonra herhangi bir TV kanalı da çıkıp halktan özür diledi mi? Hayır!
15 Temmuz’dan sonra da benzer bir tabloyla karşılaştık. Daha düne kadar FETÖ’nün bayraktarlığını yapanlar terör uzmanı diye tartışma programlarında boy gösterdi. Küçücük rütbeli emekli askerler, işletmeciler, iktisatçılar, adamakıllı titri olmayan siyaset bilimi bölümü mezunları ve sâir tipler ekranlarda bol bol gevezelik yaptılar. Öte yandan işgal gecesi Sayın Cumhurbaşkanımızın 00:05’de Dalaman Havaalanında halka seslenişini hiç ummadığımız yayın kuruluşları yayımlamadı. Buna rağmen pişkin pişkin FETÖ ile mücadele programları yapmaya devam ettiler.
Ülkemizde maalesef böyle muhteris kifayetsiz şahısları ekranlara çıkarıp halkın aklı ve mantığıyla dalga geçme şeklinde tezahür eden sorumsuz bir yayıncılık anlayışı var. Çok ama çok sakat bir anlayış.
Gelelim korona virüsü olayına…
Tüm dünyaya hızla yayılan (pandemik) korona virüsün eninde sonunda ülkemize de uğrayacağı aşikârdı. Ne var ki daha virüs çok uzaklardayken bile içimizdeki felaket tellalları ortalığı velveleye vermeye başladılar.

Nihayet virüs ülkemize de bir yolunu bulup girdi. Doğal olarak halk olacakları, alınması gereken önlemleri ve tehlikenin boyutlarını merak etmeye başladı. Gâyet doğal, insanî bir merak... İşte böyle nazik bir zamanda halkın içini ferahlatıcı, teskin edici ve objektif şekilde bilgilendirici açıklamalar yapmak gereklidir.
Pekâlâ bizde ne oldu? 99 Depreminde ya da benzeri diğer toplumsal vartalarda karşılaştığımız sorumsuzlukların aynısı oldu ve hâlâ olmaya devam ediyor.
Ne idüğü belirsiz bir doçent çıktı mesela, adı lazım değil. Dedi ki Türk genine korona virüs etki etmez… Şimdi Türkler’e de virüsün babalar gibi bulaştığını ve hatta ölümlere neden olduğunu görüyoruz. Normal şartlarda rezil olup halktan özür dilemesi gereken o doçent, tam aksine TV ekranlarında ahkâm kesmeye, millete akıl satmaya, kısaca zevzekliğe devam ediyor.
Erol Köse diye bir doktor var mesela. Darwin’le evrimle kafayı bozmuş. Her mevzuyu o noktaya getirip bağlamaya çalışıyor. Sözüm ona tıp doktoru ama fiilen mesleğini yapmadığı gibi ekranlarda da hangi vatandaşla programa çıkmışsa onun her sözünü kesiyor, iki çift laf etmesine müsaade etmiyor.
Öte yandan birileri olayı dinî boyutlara bağlıyor. Neymiş efendim, korona virüs, Çin’in Doğu Türkistan’da Müslüman Uygur Türkleri’ne yaptığı işkence, eziyet, katliam ve soykırımların ilahi bir intikamı imiş. Ama gördük ki virüs Çin’i aştı geçti, yeni merkezi Avrupa oldu; o hâlde cevap verinsenize bre şaşkınlar “Avrupa’nın Uygur’la ne ilgisi var”? Tuhaftır ki bu tipler de çıkıp halktan özür dilemiyor. Kim saçmalayıp milleti kandırmışsa saçmaladığı yanına kâr kalıyor.
Doğrusu şu ki korona virüs, henüz tam olarak özellikleri, karakteristiği ve tepkimeleri çözülememiş, bilimsel düzeyde muamma bir virüs. Önceleri sadece sıvı ortamlarda bulaşıyor dendi, sonra kuru ortamda da bulaştığı ortaya çıktı. Ne kadar süre canlı kaldığına dâir hâlâ kesin bilgiler yok. Kuluçka süresi önce 14 gün dendi, sonra 27 gün dendi, en son 15 güne çekildi. Demem o ki tıbben bu işin uzmanı bile olsanız halka net ifadelerle bilgi vermeniz çok zor.
Buna rağmen TV ekranlarına çıkıp her konuda zevzeklik yapmayı gelir kapısı edinmiş bazı tipler hiç düşünüp taşınmadan abuk subuk açıklamalar yapıyor. TV Kanalları da reytingdi, reklamdı, siyasi kaygıydı, hatırlı referanstı derken ipin ucunu kaçırıyor ve sorumsuzluğa ortak oluyor. Bir vatandaş düşün; hem spor uzmanı, hem siyaset uzmanı, hem hukuk uzmanı, hem iktisat uzmanı, hem tıp uzmanı, hem deprem uzmanı… Sizce böyle bir şey olabilir mi? TV Ekranlarında boy boy var işte, al birini vur ötekine…
Okurlarım bilir, ilk duyulmaya başlandığı zamanlarda da korona virüsle ilgili bir yazı kaleme almıştım. Ben korona virüs uzmanı mıyım, hayır! Nitekim sadece bir araştırmacı-yazar ağzıyla erişebildiğim bilgileri ve hislerimi paylaşmıştım… Örneğin demiştim ki bu virüs ABD tarafından laboratuvar ortamında hazırlanıp piyasaya sürülmüş yapay bir virüstür, biyolojik silahtır! Birçok kimse bu iddiamı o zamanlar garip karşılasa da bugün Çin’in kendisi de aynı iddiayı en resmi ağızlardan dile getiriyor. Bu şekilde ileriye dönük, ufuk açıcı açıklamalara şapka çıkartırım. Ancak işi fırsata çevirip kişisel reklam aracı olarak kullanmak için fantastik açılım yapanlar, ezoterik boyut arayanlar ve düpedüz saçmalayanlar var. İlla maske tak diye diretenler mesela… Oysaki sağlıklı birinin maske takmasının hiçbir faydası yok, zararı ise çok! Virüs boğazda dört gün bekliyor, o ara ağzınızı sirkeyle gargara yapın diyenler var mesela… 40 Yıllık hekim olan ve 35 yılı KBB uzmanı olarak geçmiş bir tanıdığıma bunu sordum. Kesinlikle yok öyle bir şey, virüs niye 4 gün veya 4 saat boğazda beklesin, ben hayatımda öyle bir saçmalık duymadım dedi! Bir de “su fetişistleri” var. Bunlara göre günde en az iki, üç hatta dört litre su içmek gerekiyor. Hiçbir bilimsel temeli olmayan hatta insan vücuduna zarar verdiği bilim adamlarınca ortaya konan deli saçması bir tavsiye! Örnek çok…
Velhâsılı kelam değerli okurlar, TV ekranlarında korona virüs haberlerini bu denli büyük bir merakla takip edip durmayın. Muhteris kifayetsiz şapşalların boy gösterdiği tartışma programlarını da izlemeyin. Herkes kendi işine baksa ve devletin resmî uyarılarını dikkate alsa yeter. Evde kalmak kötü mü? Bol bol kitap okursunuz, film izlerseniz, uyursunuz ve sâir tembellikler yaparsınız, inançlı biriyseniz huşu içinde namaz kılar, Kur’an okur, dua ve ibadet edersiniz, ertelediğiniz ya da yapamadığınız birçok şeyi yaparsınız… En basitinden ihmal ettiğiniz yakınlarınızla, anne-babanızla, çocuklarınızla ilgilenirsiniz.
Yeri gelmişken sosyal medya konusunda ciddi uyarılar yapmam gerekiyor. Zira fitne fücur için Türkiye’nin zafiyet göstereceği zamanları kollayan, sinsice pusuda bekleyen hasta tipler de var. Özellikle FETÖ’cüler veya diğer bölücü terör örgütü mensupları ile bunların destekçileri son zamanlarda pervasızca kaşınmaya başladı. Tutuklulara özgürlük, mahkûmlara af veya cezaevlerinde kalanlar virüse yakalanmadan salıverilsin gibi şeytani kampanyalar düzenleyip duruyorlar. Bir defa en izole yerler dış âlemle fiziki bağlantısı olmayan hapishanelerdir. FETÖ’cü tutukluklar, mahkûmlar korona virüsten korunmak istiyorsa baş terörist hoca efendilerinin sümüklü mendilini suratlarına sürmek yerine hastalığın kol gezdiği dış âleme çıkmayıp ısrarla içeride kalmayı yeğlemelidirler. Akıl ve mantık bunu gerektirir.
Bir kez daha tüm okurlarıma ve halkımıza geçmiş olsun diyorum. İnşaallah bu korona virüs vartasından en kısa zamanda, en az kayıpla, alnımızın akıyla kurtulacağız. Devletimize güvenmeye devam, evde kalmaya devam, hijyene devam; medya şarlatanlarını izlemeye son, dikkatsizliğe son, tedbirsizliğe son!
Kalın sağlıcakla…