Bilirsiniz, sürekli kaşınıp duranlara uyuz derler. O hesap, Yunanistan da son zamanlarda kaşındıkça kaşınıyor. Kaşıyan olmayınca da uyuzluğu artıyor, azıyor…

Yunanistan’ın kaşıntısı, çok eskilere gitse de özellikle 15 Temmuz 2016 günü ülkemizin ABD ve NATO tarafından işgal teşebbüsüne uğraması ile artış gösterdi. Hatırlarsanız, 15 Temmuz’dan günler sonra Yunanistan Savunma Bakanı, “eğer ekonomik darboğazda olmasaydık Ege sahillerini almak için Türkiye’ye asker çıkarırdık, zira bundan daha uygun bir zamanı bir daha zor buluruz” demişti.

Görüldüğü üzere Yunanistan, Türkiye’ye asla dost bir ülke değildir. “Komşularla sıfır sorun” diye reel-politikten uzak abuk subuk teori geliştirenler, acaba düştükleri gülünç durumdan utanıyorlar mı, bilemem… Ama gerçekler maalesef acıdır.

Yunanistan, Doğu Türkistan’daki Uygur ayaklanmasını bile fırsat bilip Çin ile dostluk köprüsü kurmaya çalışıp bir yandan da Türkiye’yi ta Çin’e şikayet edecek kadar işi aymazlığa vuran hasta bir ruh haline sahiptir.

Allah aşkına, böyle bir Yunanistan nasıl dost olabilir? Dost dediğin, Pakistan gibi olmalı. Dostum dediğine arkanı döndüğünde ondan sana asla zarar gelmeyen, arada küçük kavgalar olsa bile en kısa zamanda barışıp sımsıkı sarılabileceğin kimsedir. Yunanistan ise 15 Temmuz’daki o tatsız hadiseyi hemen megalo idea çıkarlarına uygun şekilde değerlendirebilmenin yollarını aramaya başlamıştır.

Yunanistan’ı bu kadar kaşınmaya cesaretlendiren başlıca vakıa ise Türk Donanması’ndaki müthiş zafiyettir. Bilindiği üzere FETÖ, Deniz Kuvvetlerimizde son derece etkindi; Bahriyedeki bir FETÖ militanı, yüz tane şakirde bedel kabul ediliyordu. 15 Temmuz’dan sonra her ne kadar önemli operasyonlar yapılmış olsa da Donanmamızdaki FETÖ unsurlarının temizlendiğini ve söz konusu zaafiyetin tamamen sona erdiğini kimse iddia edemez. Bu durumu bilen Yunanistan, Türk Ordusunun –özellikle de Donanmanın cevap verme gücü olmadığını düşünerek Ege’de terör estiriyor. Nerede boş bir kayalık, adacık görse asker çıkarıp bayrak dikiyor, karasularını 12 mile çıkarmış gibi hareket ediyor, her fırsatta saldırgan bir tavır sergiliyor, Türkiye’ye adeta açık denizlerden tecrit etmeye çalışıyor.

Türkiye ise bir yandan Suriye’de terörist maskesi takmış yedi düvele karşı cihan Harbi benzeri bir savaş verirken bir yandan da kendi içindeki FETÖ’cü hainleri ayıklamaya çalışıyor. Hiç şüphesiz zor bir süreçten geçiyor. Ancak açık yüreklilikle ifade etmek gerekir ki Türkiye’nin ölüsü bile Yunanistan’ı duman etmeye değer. Nitekim tarihte de öyle olmuştur. Tarihinin en zor döneminde bulunan Türk Milleti, üç yıl süren İstiklal Harbi neticesinde tüm dünyanın desteklediği Yunanlıları perişan etmiştir. Üstelik bunu yaparken Sovyet Rusya’nın da desteğini almıştır.

İşin doğrusu, Yunanlılar ile tarihte çok karşılaştık, hepsinde de biz yendik. Yunan milletini tamı tamına üç yüz yıl köle yaptık, topraklarında ay yıldızlı bayrak dalgalandırıp her yerinde ezanlar okuttuk. Buna rağmen Yunanistan’ın Türkiye’ye kendini kaşıtmak isteyip durması, uyuzluğun dik âlâsıdır.

Yunanistan bilmeli ki Türkiye uyuzları iyileştirmede uzmandır. Şu sıralar Ortadoğu’yu NATO militanı teröristler mikroplardan temizliyoruz. Uyuzluğun tedavisinde temel prensip temizliktir. Ülkede de kaşıntısı tutan FETÖ mikroplarını temizliyoruz. Biz temiz bir milletiz. Hem temizlik imandandır, evelallah!

Uyuzluk tedavisinde uzman ve temizliğe de bu kadar önem veren bir millet olarak sıra elbette Yunanistan’a da gelecektir. Yunanistan sanıyor ki Türk Ordusu güçten düştü, Türk Donanmasının manevra kabiliyeti zayıfladı. Tam tersine, ordumuzu asker üniformalı teröristlerden temizleyerek daha da güçlendik ve hızla güçlenmeye devam ediyoruz. Bu işin sonunda Yunanistan üç beş tane kaya parçasını alacağım diye koca koca Sakız Adası’nı, Midilli’yi, Oniki Adayı, Girit’i kaybederse kimse şaşırmasın. Türkiye, tokat vurma sırası kendine geldiğinde ‘Osmanlı şamarı’ diye tabir olunan o meşhur tokadını atacaktır.

Hem Girit, Lozan Anlaşması ile Yunanistan’a bırakılmış değildir. Şu an Girit’de de facto bir Yunan işgali vardır ve Türkiye’nin askeri müdahale hakkı bulunmaktadır. Oniki Ada’nın hukuki statüsü de tartışmalıdır. Türkiye’nin burada da askeri müdahale haklı saklıdır. Midilli, Sakız gibi Türkiye’nin burnunun ucunda duran Yunan Adaları ise, Lozan Anlaşması hiçe sayılarak silahlandırılmaktadır; bu ise anlaşmalarla sağlanan hukuki rejimin sona ermesi anlamına gelir ki böyle bir durumda Türkiye de Ege Adaları’nda hükümranlık hakkı talep edebilir. Yunanistan bir yandan kaşınırken bir yandan da maalesef at gözlükleri takmış olduğu için gerçekleri göremiyor. Mesela Türkiye’nin Antalya sahillerindeki Meis Adasını zaptetmesi, değil saatleri, sadece dakikaları alır. Yunanlılar bir sabah haritada Meis diye bir ada ararken Antalya sahillerinde Bindörtyüzelliüç adında okunması ve telaffuzu zor bir adayla karşılaşabilirler. Uyuzluğun sonu işte budur!

Yeri gelmişken Türk vatandaşlarına önemli bir çağrı yapmanın da artık zamanı gelmiştir:

“YUNANİSTAN'A TATİLE GİTMEYİN!”

Bir Türk, neden Yunanistan’a tatile gider ki? Nedir bu aşırı Yunan aşkının nedeni? İstiklal Harbi’nde kadınlarımıza kızlarımıza zor günler yaşatan, esir aldıkları askerlerimizin gözünü oyan, ülkemizi baştan başa yakıp yıkan Yunanlıları sevecek kadar alçalıp küçülen insan müsveddelerine neden tahammül etmek zorunda kalıyoruz ki? Fakir olmadığını ispatlamak isteyen, cebine de pasaportunu koyup illa Akdeniz’de sıcak bir ülkede tatil yapmak isteyen, adam gibi bir Akdeniz ülkesine, İtalya’ya, İspanya’ya gitsin. Olmadı Tunus’a, Mısır’a gitsin! Neden illa Yunanistan? Ben şahsen hükûmet olsam, Yunanistan’a tatil yapmaya gidip Yunan ekonomisini kalkındıran Türk vatandaşlarını bir kalemde vatandaşlıktan çıkarırım. Gitsinler, Ege Adalarında Suriyeli mültecilerle birlikte, çan sesleri altında yaşasınlar. Eminim ki hiç gocunmazlar.

Bir çağrı da Devletimizi yöneten büyüklere:

“TÜRKİYE İLE YUNANİSTAN ARASINDAKİ MEVCUT SEYAHAT KOLAYLIĞINI KALDIRIN, SEYAHAT ENGELLERİ GETİRİN!”

Bunu yapmadığınız sürece millî bir politika izlemiş olamazsınız. Aksini iddia ederseniz de milleti kendinize güldürürsünüz. Kanında Yunanlık olanların eleştirisine, dostluk narasına, faşistlik iftirasına kulak asıp millî bir politika izlemekten taviz vermeyin.

Tüm düşmanlarımızla en kısa zamanda hesaplaşmak dileğiyle…