Ey yerlerin ve göklerin sahibi Allah’ım! Sonsuz şükürler olsun verdiğin nimetlere!

    Virüs belasıyla mücadele eden dünyamız bir hapishane, insanlar ise pencerelerin ardından gölgeleri  izleyen mahkum misali. Ne yana dönsen duvar, ne yana baksan ölüm var.

    Sevdiklerimiz; sesssiz sedasız, bir bir ellerimizden kayıp giderken bizler namazını bile kılamamış olmanın hüznüne boğuluyoruz. Birkaç ay öncesine kadar farkına bile varmadığımız, kıymet vermediğimiz her ne varsa parayla satın alınamaz olmuş bugün.

    Bir huzurlu nefes dertsiz tasasız bir gün düşlüyor nefisler.

    Ey hırsları gözlerini bürümüş güruh!

    Ey havanda su döven, yıllarca hemhal olduklarına utanmadan sıkılmadan söven, kutsalları ayaklar altına alıp foseptik yağmurunda gülşeni düşleyenler!

    Ne vakt gönüllere ferahlık veren dostça bir selamın terkisine takılıp güleryüz sunacaksınız aynadaki resminize, göğün altındaki cisminize?

    Kuzu postuna bürünmüş çakalların gezindiği bu memleket, bin yıldır kardeşlik mayası çalar yüreklere. Dostluğun kuvveti biner bileklere.

    Nemrud’un kibrini besleyen Haman misali nefret ateşini harlarsınız.

    Neden, niçin, niye?

    Dün yoktunuz bugün varsınız.

    Kazık çakan mı vardır bu gölgeler diyarına ki nefret tohumları saçarsınız?

    Yüzlere gülüp arkadan hançerlemek neden?

    Türk-İslam mührüyle tezyin olmuş bu vatan ve evlatları ne zamandır küfrün değirmenine su taşımaktan haz alır olmuş?  

    Bırak sen ben kavgasını.

    Kulak ver ötelerden gelen sese.

    Biz’de gölgelen ben’den vazgeçip.

    Gönül ikliminde demlenip dostlar meclisinde eğre ruhunu.

    Mührünü vur çağlara.

    “Bir ben vardır bende, benden içeru.”

    Kulak ver bu sevdaya.

    Sevginin çerağında pervane olup kanatlan.

    Tutun bu eşsiz sadaya.

    Selam olsun, selam!

    Aşk yolunun yolcularına.

    “Hamdım, piştim, yandım!” diyerek virgül koyalım yürek yangınımıza.

   6 Mayıs 2020                                                                     Özbekistan / Taşkent